BEKTAŞİ FIKRALARI
Peşin Namaz Bektaşi ile bir hoca birlikte yola çıkmışlar, bir süre sonra hoca : -Namaz saati! demiş, başlamış kılmaya... Rekat üstüne rekat, selam üstüne selam... Bektaşi’nin beklemekten canı sıkılmış, hoca namazı bitirince sormuş : -Yahu bu ne uzun namaz böyle? -Kazaya kalmış namazlarım vardı, onları eda eyledim! Bektaşi : -Eh ben de bir namaz kılayım! demiş ve başlamış namaza... Ama ne namaz, bitmiyor, sonunda hoca dayanamamış : -Erenler, senin namaz da uzun sürdü! -Önümüzdeki haftanın namazını kıldım! Hoca şaşırmış : -Yahu olur mu böyle şey? Bektaşi gülmüş : -Yukarıdaki senin veresiyeni kabul ediyor da, benim peşinimi niye kabul etmedin. Eşekliğinden Dostlarinin baskilarina dayanamayan Baba Erenler, camiye gitmis, hocanin vaazini dinliyordu.Hoca, içkinin kötülügünü anlatmak için aklina ne geliyorsa söylüyordu. Bir ara söyle dedi: -Bir esegin önüne, bir kova su ile bir kova sarap koysaniz, hangisin içer? Elbette ki suyu içer. Peki esek niçin sarabi içmez? Bektasi dayanamayip seslendi: -Neden olacak, esekliginden... Helal mi haram mı "Rakı helal midir, haram mı?" diye sorulunca, Bektaşi söyle yanıt vermiş: "Ağıza göre degişir!" Bayram Bayramın yaklaştığı günlerden birinde, iftar sırasında, misafirlerden biri: -Keşke, Ramazan, senede iki kez gelse! Aynı sofrada misafir bulunan Bektaşi, hemen şu cevabı verir: -Öyleyse Ramazan gider gitmez neden bayram yaparsınız? İnsan, sevdiği gidince bayram mı yapar hiç!... Meyhane Bektaşi’yi, rica minnet camiye götürmüşler. Hoca başlamış anlatmaya: -Bir yer vardır ki orada, zengin fakir ayrımı yoktur.Dertli giren neşeli olur.Oraya giren herkesin gönlü ferahtır.Bilin bakalım, burası neresidir? Bektaşi yanıt vermiş: -Neresi olacak, meyhane... Borç Sözde, Bektaşi’yi topluluk içinde küçük düşüreceklerdi. Oldukça zengin birisi: -Bektaşi Efendi, borcunuz var mı? diye sordu. -Evet, bakkala biraz borcum var. -Canim onu sormuyorum. Namaz borcun var mı? Bektaşi kızdı: -Namaz borcunu bana Tanrı sorabilir. Size düsen bakkal borcunu sormaktır! Ahirette Bektaşi, vaaz dinlemeye gitmiş. Hoca vaazında içki içmenin bütün kötülüklerini, zararlarını sayıp dökmüş, hatta içki içenlerin sırat köprüsünden boyunlarında dünyada içtikleri bütün içki şişeleri asılı olduğu halde geçeceklerini anlatmış. Bektaşi sormuş: -Hocam, boyna asılan şişeler boş mu olacak dolu mu? Hoca, incecik köprüden dolu şişelerle geçilirken dengenin kolay sağlanamayacağını düşünerek: -Elbette ki dolu olacak, diye yanıt vermiş. -Hay ağzını öpeyim Hocam, desene ahirette de yaşadık! demiş. Birgün fazla tutmuş Adama sormuşlar: -Kaç gün oruç tuttun? -Hastalığım nedeniyle, ancak bir gün tutabildim. Aynı soruyu, orada bulunan Bektaşi’ye sorunca, hiç istifini bozmadan yanıt vermiş: -Bu arkadaş benden bir gün fazla tutmuş. Oruç gitti Oruç tutan Bektaşi’nin biri pek fena susamış. Vakit geçirmek için kırda giderken bakmış, gürül gürül akan bir çeşme... Adeta kendinden geçmiş bir halde ağzını dayayıp lıkır lıkır içmeye başlamış. Bu sırada oradan geçen biri görüp: -Aman erenler ne yaptın? Oruç gitti, diye seslenmiş. Bektaşi, ağzının iki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken cevap vermiş: -Oruç gitti, ama fakire de can geldi! Hangi nefes Bektaşi’ye sormuşlar: -Baba Erenler! Hangi nefesi seversin? -Sigaranın ilk nefesiyle, kaynanamın son nefesini, demis.... Her Şey Allahtan Bektaşi'nin biri her gün kasabada -Her şey Allah'tan, Her şey Allah'tan diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce: - Öyle ne bakıyorsun baba Erenler demiş, hani her şey Allah'tandı. - Tabi, demiş. Bektaşi: - Her şey Allah'tan da ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum. Hangisi sarı, hangisi kırmızı? Bektaşi -ya da Alevi- iki öküzüyle tarlasını sürermiş; kırmızı öküz az yem yiyip, çok çalışırmış; sarı öküz lanet mi lanetmiş!.. Hem çok yermiş, hem tembelmiş!.. Bir gün öfkelenmiş Bektaşi: - Ey Allahım, demiş, şu sarı öküzün canını al da kurtulayım.. Baba Erenler ertesi sabah ahıra girince ne görsün, kırmızı öküz sizlere ömür, sarı lanet capcanlı... Dışardan bir çocuk çağırmış Bektaşi, öküzleri göstermiş: - Ulan, demiş, bunların hangisi sarı, hangisi kırmızı?.. Çocuk göstermiş: - Bu sarı, bu kırmızı!.. Bektaşi gözlerini göğe çevirmiş: - İmanım, demiş, bacak kadar çocuk renkleri biliyor da, sen ayıramıyor musun?.. İtibar Softanın biri Bektaşi’nin önüne geçti: -Ey Erenler; iyisin, hoşsun, ilim irfan sahibisin; bir de oruç tutup, namaz kılsan, bizim nazarımızda da itibarın olur o zaman, dedi. Bektaşi gülümseyerek: -Sizin nazarınızda itibar kazanmak için, Tanrı önündeki itibarımı zedeleyemem, dedi. BİRDE SENİN KULUNA BAK. Bektaşi Baba İstanbul'da gezinirken, Padişahın Sarayı olduğunu zannettiği görkemli bir binanın yakınından geçmekte idi. Binanın önünde şatafatlı bir fayton durmakta idi. Binadan sırmalı elbiseleri olan adam çıkınca, muhafızlar selama durdu. Adam faytona binerken, Bektaşi meraklandı ve muhafızlardan birinin yanına sokularak sordu: -Faytona binen padişah mıdır? -Hayır padişahın bir kuludur. Cevabını aldı. Bektaşi, tepeden tırnağa önce faytondaki adama baktı. Sonrada kendi haline baktıktan sonra, ellerine açarak: -Tanrım, bir padişahın kuluna bak! Sonra, bir de senin kuluna bak! Diye söylendi. Sırat Köprüsü Bektaşi kafayı çekmiş. Ayakları birbirine dolana dolana, sağa sola yalpalayarak giden Bektaşi’yi gören komşusu dayanamayıp laf atmış: -Hey baba erenler, bu halle sırat köprüsünü nasıl geçersin? Bektaşi istifini bozmadan komşusunu cevap vermiş: -Sanki karşı tarafta mor sümbüllü bağlarım varda! Olmayan Şey Yolu camiye düşen Bektaşi namazdan sonra: - Ey ulu tanrım, bana bol bol şarap ver. Diye dua etmiş. Yanında namazı bitiren kişi de ellerini kaldırmış: - Rabbim bana iman ver. Diye dua etmiş. İki duayı da işiten hoca Bektaşi'ye dönmüş: - Bak herkes iman istiyor tanrıdan sen de şarap istiyorsun. Utanmıyor musun? demiş. Bunun üzerine Bektaşi hocaya dönüp: - Ne yapalım hoca efendi herkes kendisinde olmayanı ister. Demiş. Altı üstünden daha iyidir Adamın biri, sohbetlerinde gündelik yaşamdaki olumsuzluklardan örnekler vererek: - Böyle giderse kıyamet kopacak, dünyanın altı üstüne gelecek.....diyerek hiç durmadan çevresindeki insanları karamsarlığa itiyormuş. Bu konuşmalardan birisini duyan Bektaşi dayanamayıp cevap vermiş: -Gelsin imanım demiş, şu dünyanın haline bak, belki altı üstünden iyidir. Doğru mu Bektaşi, bir gün bir ahbabına ziyarete gitmiş, arkadaşıyla oturup hoş beş ettikten sonra namaz vakti gelmiş, ezan okunmuş. Arkadaşı, Bektasiye: -Hadi kalk namazımızı kılalım demiş. Namazı kılmışlar. Bu arada arkadaşının abdest almadığını gören Bektaşi: - Dostum abdest almadan namaz kıldın galiba, demiş. Bektaşi de: Uzatma dostum namaz kıl dedin kıldık abdest al deseydin alırdık demiş. Su katıyorlar Bektaşi’nin birini ramazanda içki içtiği için yaka paça kadıya götürürler. Çakırkeyif Bektaşi’yi görür görmez kadı: - Behey kâfir! Bu yaşta hala içiyorsun bu zıkkımı. Utanmıyor musun? Bilmiyor musun haram olduğunu? der. - Sırtınızdaki ipek kaftan da haramdır..." diye karşılık verir Bektaşi. Kadı: -Bunun içine pamuk katarlar." Bektaşi: -Dünyada doğru adam mı kaldı, şaraba da yarı yarıya su katıyorlar. Ne Düşünüyormuş Bir Bektaşi, merkebine odun yükleyip şehre gelirken karşıdan tüccar kılıklı iki adam peyda olarak : -Şu zındıkla alay edelim, diye Bektaşi’ye yanaşıp selam verince Bektaşi de durur, merkebi de. Tüccarlar işaretle : -Bu eşeğin ne düşünüyor? -Odun taşımaktan yorgun düştü de, artık kasabada ticaret etmeyi düşünüyor! Meyhane Bektaşi’yi, rica minnet camiye götürmüşler. Hoca başlamış anlatmaya : -Bir yer vardır ki orada, zengin fakir ayrımı yoktur. Dertli giren neşeli olur. Oraya giren herkesin gönlü ferahtır. Bilin bakalım, burası neresidir? Bektasi yanıt vermiş : -Neresi olacak, meyhane... Bektaşi Cumada Bektaşi’nin biri cuma günü bir caminin önünden geçerken, hocanın verdiği vaazı yoldan duyar. Bektaşi, hocanın verdiği vaaza kulak verir ve Bektaşi’ye göre hocanın anlattıkları hep yalandır. Bektaşi dayanamaz ve camiye girer. Bir köşeye oturur ve hocanın vaazını dinlemeye devam eder. Bektaşi içinden , ben bu yalana daha fazla dayanamam der ve ayağa kalkarak aniden - Hey cemaat, bu hocanın anlattıkları hep yalan,sakın inanmayın der. Bunun üzerine herkes döner Bektaşi’ye bakar..Hoca da buna sert tepki gösterir: - Heeey camati müslimin, aramızda bir zındık var , şuna haddini bildirin der. Bunun üzerine camide bulunan cemaat, Bektaşi’nin üzerine saldırır. Ve Bektaşi orada yediği dayakla kalır. Gel zaman git zaman, yine bir cuma günü Bektaşi yine aynı caminin önünden geçer ve aynı hoca yine vaaz verir ve Bektaşi yine dayanamaz ve içeriye girer. Bektaşi’ye göre hocanın anlattıkları yine hep yalandır. Bu sefer Bektaşi’nin aklına parlak bir fikir gelir ve ayağa kalkar: - Heeey camaat bu hoca var ya bu hoca öyle bir ermiş hoca ki bunun saçının bir telinden alan cennete gider vallahi der. Bunun üzerine cemaat hocanın üzerine hurra, yürür ve hoca orada don gömlek, biraz da hırpalanmış şekilde kalır. Bekliyorum Canlardan birine, Ramazanda sormuşlar: - Erenler kaç tane oruç tuttun? - Henüz nasip olmadi. Tuzak kurdum bekliyorum. Vurma Zavallıya Başıboş bir eşek nasılsa bir camiye girmiş, hoca eşeği döverek dışarıya çıkarmaya uğraşırken, oradan geçen bir Bektaşi babası bu hali görerek hocaya sormuş : - Eşeği niçin dövüyorsun be hoca efendi? - Gelmiş camiye girmiş. Bektaşi teskin etmek için şöyle demiş: - Canım hoca efendi, onun aklı erer mi? Hayvan olduğu için yapmış bir yanlışlık, girmiş camiye, bak ben giriyor muyum hiç? Ne yapıyor? Bir gün yolda yaya giden bir Bektaşi’nin önüne bir atlı çıktı: -Baba! Bir müşkülüm var. Beni aydınlatır mısın? Bektaşi yanıt verdi: - Elimden gelen bir şeyse, hay hay oğlum. Şunu öğrenmek istiyorum: Şu anda Allah ne yapıyor? Sualin münasebetsizliğine içerleyen derviş, hiç belli etmemiş: - Yanıt veririm ama bir şartla, sen o attan in, ben bineyim. - Neden? Böyle yüksek bir suale yüksekten yanıt vermek gerekir de ondan! Adam attan inmiş, Bektaşi binmiş. Adam: - Hadi demiş söyle bakalım. Allah şimdi ne yapıyor?" Bektaşi: - Ne yapacak demiş, Atı senin gibi bir budalanın elinden alıp, benim gibi bir akıllıya veriyor, demiş Ve çala kamçı uzaklaşmış. Büyük işler Bektaşi’nin ticarete atılacağı bir dönemde 1 milyara ihtiyacı vardır. Camiye gider ve başlar dua etmeye: - Allahım bana 1 milyar ver, ticarete atılacağım, Allahım bana 1 milyar ver ticaret yapacağım. Hemen yanındaki dilenci: - Allahım bana 1 milyon ekmek parası… Bunu duyan Bektaşi hemen çıkarır 1 milyonu verir ve: - Şimdi defol git, gözüme gözükme, böyle ufak işlerle Allah`ı meşgul etme... Kör müsün burada büyük işlerle uğraşıyoruz..." Kayınpederinin Evi Bir gece yarısı Bektaşi’nin kapısı çalınır. Bektaşi kapıyı açar ve genç bir delikanlı karşısında durur. Delikanli: - Ben Allahın damadıyım. Bana bu gece kalacak bir yer ver Baba Erenler der. Bektaşi: - Delikanlı benim evime sığamayız. Seni şehirde bir yere götüreyim, der Ve şehre doğru yola çıkarlar. Uzun bir yoldan sonra şehrin en büyük camisinin önünde dururlar. Delikanli: - Baba Erenler burası neresi der. Bizim Bektaşi: - Tanımadın mı? Senin Kayınpederinin evi… Karşılık Çok zengin bir adam, konağının penceresinde otururken karşıdan gelen bir Bektaşi: - Hu erenler, demiş, fakire birkaç mangır ihsan eyle! Adam, başını içeri çevirip yüksek sesle bağırmış: - Mehmet, Recep'e söyle, Recep vekilharca söylesin, vekilharç Ayvaza söylesin, Ayvaz gitsin şu Bektaşi'ye, "Allah versin!" desin. Bektaşi de şu karşılığı vermiş: - Ulu Allahım! Cebrail'e söyle, Cebrail Mikail'e söylesin, Mikail İsrafil'e söylesin, İsrafil Azrail'e söylesin, Azrail de gelsin şu herifin canını alsın! Ya Secdeye Kapanırsa! Bektaşi’nin biri bir ev kiralayacakmış. Fakat ev, o kadar harap bir binaymış ki, gezerken sallanmaya başlamış. Ev sahibi saf bir adammış. Bektaşi'yi de kendisi gibi sanarak, bir iki sözle kandıracağını sanmış: - Bizim evin asıl sahibi evliya bir zattı. Bunun için ara sıra vecde gelir de sallanır. Yoksa korkulacak yanı yoktur. Bektaşi hiç bozmamış: - Evet görüyorum. Evin korkulacak bir tarafı yok. Beni düşündüren bir sebep var. Bu mübarek ev eğer asıl sahibinin aklına uyar da bir secdeye kapanacak olursa benim halim ne olacak? Zahmete Ne Gerek Var? Yolun kıyısında tarlada uzanmış dinlenen Bektaşi'ye köyün çalışkan adamlarından biri selam verdikten sonra : - Yahu erenler tembel tembel yatacağına bir şeyler yapsana! der. - Ne yapayım? - Mesela git çalış biraz. - Eee, sonra? Para biriktir. - Sonra? -Bu üzerinde uzandığın tarlayı satın al. - Sonra? - Sonrası mı var, bir ev yap kedine, yan gel yat! - Yahu zaten yan gelmiş yatıyorum, aynı durumu elde etmek için bu kadar uğraşmaya ne gerek var ki? Bektaşi ve Sofu Koyu sofu bir adamcağızla Bektaşi, bir başka kenti gitmek üzere bir kervana katıldılar. Sofu, ikindi üzeri namaz kılacağını söyledi. Bektaşi: - Geç kalırsan kervanı kaçırırsın; onun için sünneti bırak da yalnız farzı kılıver diye öğüt verdi. Bektaşi’nin sözüne uydu adam. O gece bir yerde konakladılar. Ertesi sabah sofu, Bektaşi’ye sitem etti: - Dün bana sünneti kıldırmadın, gece rüyama Peygamber Efendimiz girdi. Bektaşi adamın sözünü ağzına tıkadı: - Daha ne istiyorsun! Farzı da bırak rüyana bu kez Tanrı girsin! Kıble ve Elbise Biri, Bektaşi’ye sormuş: - Abdest almak için soyunup göle girdiğim zaman yüzümü ne tarafa döneyim? Bektaşi söyle demiş: - Elbiselerini bıraktığın tarafa!" Bayramdan Bayrama Bektaşi’ye sormuşlar : -Rakı içer misin? -Akşamdaaaan akşaaaama... -Namaz kılar mısın? -Bayramdan bayrama, bayramdan bayrama... Bektaşi bu ya! Müthiş bir fırtına patlamıştı. Yolcuların hepsi perişan durumdaydı. Bunların arasında bir de Bektaşi vardı. Baktılar, Bektaşi, Allah'a yalvarıp yakarmaya başlamıştı : -Adını bilmediğim bir evliyaya bir koç adıyorum. Yeter ki fırtına dinsin... Bektaşi'nin yakarması kaptanın tuhafına gitmişti : -Hayret! Hiç adını bildiğin bir evliya yok mu? -Yok olur mu, elbette var! diye cevap verdi Bektaşi.var da, hepsini birer kez aldattım... Birbirine Karıştırdın Bektaşi'nin bir uyuz eşeği ile besili bir ineği varmış...İnekten süt sağıp satıyor, kazandığı paranın yarısıyla uyuz eşeğe arpa alıyormuş.Eşek bir işe yaramıyormuş.Bir gün dayanamayıp dua etmiş : -Ey yüce Allahım, beni şu eşekten kurtar! Ertesi sabah ahırın kapısını açmış ki ne görsün?İnek ölmüş eşek kalmış... Bektaşi o hırsla sokağa fırlayıp milleti başına toplamış : -Ey ahali şu yerde yatan nedir? -İnektir! -Ya şu ayakta duran uyuz? -Eşektir! Bektaşi açmış ellerini yukarıya : -Ey ulu Allahım, sana kırk yılda bir ricada bulunduk, onda da eşekle, ineği birbirine karıştırdın! Domuzun Softası Bir Ramazan günü köyün mescidine bir yaban domuzu dadandığını haber vermişler. Bektaşi hayret içinde sakalını sıvazlayarak : - Garip şey... Softanın domuzunu çok görmüştüm, ama domuzun softasını ilk defa işitiyorum, demiş. Hamurumuz toprakla yoğrulmuş Softaların arasına düşen Bektaşi'yi neredeyse zorla camiye sokmuşlar. Herkes abdestini almış. Namaza durmuşlar. Softalardan birisi Bektaşi'ye çıkışmış : - Erenler, abdest almadınız! Bektaşinin yanıtı şöyledir : - İmanım, bizim hamurumuz toprakla yoğrulmuştur, pek su ile oynamaya gelmez. Üzüm Suyu Sultan Abdülmecit bir gün Boğaziçi'nde büyük bir bağın tam ortasındaki köşkünde oturan bir Bektaşi babasını ziyarete gitmiş. Bektaşi, o gün komşu bağdaki bir arkadaşını ziyarete gitmiş. O dönünceye kadar padişah bağın her tarafını dolaşmış. Bektaşi dönünce karşılıklı konuşmaya başlamışlar. - Erenler bağın maşallah çok büyük. Üzümünü ne yapıyorsun? - Müritlerle ve canlarla birlikte yeriz Sultanım. - Buradaki üzüm yemekle biter mi? - Yemediğimizi de sıkıp fıçılara basar, suyunu içeriz. - Peki ama, sıkılmış üzüm şarap olmaz mı? - Vallahi Sultanım, biz üzümü sıkıp fıçılara basarız. Allah ne isterse o olur. Üst tarafına karışmak haddimize mi? Düşüneyim de... Ramazan başında, Bektaşi’ye sormuşlar: - Erenler! Oruç tutacak mısın? Bektaşi büyük bir ciddiyetle cevap vermiş: - Vallahi uzun uzun düşünmeden, hiçbir iş yapmam. Hele bayrama kadar düşüneyim de o zaman cevap veririm. İçinde Olma da! Bektaşi babasına sormuşlar: - Cenaze giderken tabutun neresinde olmalı? Bektaşi: - İçinde olma da neresinde olursan ol. Enel Batıl mı Dersin? Bir mecliste Hallac-ı Mansur’un menkıbesinden söz edildiği sırada, orada olan yobazlardan birisinin “Hiç ‘Enel-hak’ denir mi?” demesiyle orada bulunan Baba erenler şu yanıtı vermiş: - Ya imanım “Enel-batıl” mı deseydi! Pamuk Gibi Paşanın biri, tanıdığı bir Bektaşi ile konuşurken sorar : - Baba, geçen gün bir kadınla gidiyordun, kimdi o? - Hanımım olurlar efendim... - Peki ama, pek pasaklı ve çirkin biriydi. Onun koynuna nasıl giriyorsun? Buna fena halde bozulan Bektaşi, lafı yapıştırır : - Sizin pamuk gibi karınızın koynuna herkes girer. Marifet bizim o pasaklı karının koynuna girmekte, paşam |
|
 |
|